5 Mayıs 2009 Salı

Meduzot / Jellyfish


Cannes film festivalinde ilk filmlere verilen altın kamera ödülünü kucaklamış Denizanası 2 sene önce. Bu aralar çok fazla izledim bu tarz filmleri bilmeden hemde. Yine ayrı ayrı 3 hikayeden oluşuyor film. İlk hikayede afiştede gördüğümüz Batia, anne ve babasından hiçbir zaman yeterli ilgi görmemiş, düğünlerin düzenlendiği bir mekanda garsonluk yapıyor. Birgün sahilde otururken denizden belinde simiti bir kız çocuğu çıkıyor ve Batia ona göz kulak olması gerektiğini hissetmeye başlıyor. Çocuğu götürdüğü polis memuruda çocuğu görmese, çocuk hayal ürünü diyebileceğiz ama görüyor. 2. hikayede ise küçük çocuğunu geride bırakıp, İsrail'e bakıcılık yapmak için gelen Filipinli Joy var. Şansı pek yaver gitmiyor Joy'un hasta konusunda, ters insanlara düşüyor hep. Son olarak bakıcılık yapacağı kadın ise, kızıyla arası iyi olmayan inatçı biri. Kızından giderek uzaklaşan kadın, Joy'la yakınlaşmaya başlıyor. Düğününde sakatlanan gelin ve damatın, Karayipler'deki balayı yerine, manzarası bile olmayan bir odada geçirdikleri balayını anlatıyor son hikayede film.


Bu üç hikaye birbirleriyle kesişiyorlar arada bir. Düğün, Batia'nın çalıştığı mekanda yapılıyor, Gelin'e ilk müdahele, yaşlı kadının kaldığı hastanede yapılıyor gibi... Ama asıl ortak yanları cam içindeki gemi maketi oluyor herhalde. Hepsi bir şekilde ilişki kuruyorlar gemi maketiyle. Cam içindeki bir gemiye benzetilen denizanası aslında her biri. Nereye gittiği belli olmadan, bir o yana bir bu yana savruluyorlar. Sevdiklerini kaybediyorlar ya da kaybetmemeye çalışıyorlar. Karı-koca, anne-çocuk ilişkisi bolca ve çok güzel işlenmiş filmde.


Akıllarda yer alan bir çok sahnesi var filmin, çok iyi düşünülmüş ve yazılmış bir çok sahne. Kızı'na (Batia) sahip çıkmamış bir annenin, evsiz insanlar için kurduğu derneğin, kadının elleriyle yaptığı çatı reklam afişinin önünde, Batia'nın yağmur altında ıslanması bunlardan sadece biri. Yönetmenler pek karışmamış filme, olduğu gibi yansıtmak istemişler. Bu 3 kadının sıradan hayatlarının aslında ne kadar anlamlı ve zor olduğunu göstermişler filmde. Tam kararında bir mizah duygusuda katmışlar filme ve filmi 5-10 kat daha güzelleştirmiş bu. Fazla rastlantı oldu galiba ama izlediğim son iki filmde
"-motorsiklete binmem ben"
"-ama scooter bu" esprisi vardı, birden fazla duyunca etkisini kaybediyormuş, bunuda öğrenmiş oldum. İsrail'den kansız, kurşunsuz, ölümsüz filmlerde çıkıyormuş, bu kadar az ve güzelken kaçırmak ayıp olur.

0 yorum:

  © Blogger templates ProBlogger Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP