30 Eylül 2009 Çarşamba

Leverage


CNBC-e'nin bu seneki 3 yenisinden benim en çok ilgimi çeken dizisi bu oldu. CNBC-e'den duydum ama ordan takip etmiyorum. Öyle olunca yeni bölümlere yetiştim bile. Bir kere başlayınca ara verilmiyor resmen. Evet belki çok klişe dizi, belki bölümün başından ileride neler olacağı belli oluyor ama yinede çekiyor kendine. Böyle dizilerde karakterler çok önemli bence, bu hırsızlar işlerinde çok iyi oldukları için, ister istemez biraz kendini beğenmiş oluyorlar. Leverage da bu kendini beğenmişliğin dozunu çok iyi ayarlamışlar. Zaten başka türlü olunca soğuyorum ben diziden. Oyunculuklarda gayet başarılı dizide. Tutuk başlayan 'Hardison' dışında herkes çok iyi, zaten o da ilerleyen bölümlerde kopardı gitti. Dizinin en sevdiğim karakteri ise Parker. Daha önce karşılaşmadığımız için pek üzgünüm valla. Bu kadar güzel hemde sevimli insan olamaz herhalde. Keskin bakışları ve ani gülüşleriyle kalbimizde büyük bir yer etti.
CNBC-e şöyle diyor dizisi hakkında,

ABD'de kısa süre içinde sadık bir izleyici kitlesi edinen Leverage, A Takımı ve Görevimiz Tehlike gibi klasikleşmiş dizilerin mirasçısı olarak, modern zamanın Robin Hood’larını izleyiciyle buluşturuyor. Acımasız sigorta şirketlerine, uluslararası dev holdinglere ve yaptıkları haksızlıklar yanlarına kar kalan pek çok kuruma karşı artık halkın elinde bir koz var. Nate Ford’un başını çektiği ekip, yasalara uygun dolandırıcılıkları kimsenin yanına kar bırakmıyor. Her biri farklı alanlarda uzman dört azılı dolandırıcı ve eski bir sigorta müfettişi, mahkemede hakkın yerini bulamadığı davaları, kendi bildikleri yoldan çözüyor. Komplo teorileri, ajan hikayeleri ve bulmacalardan hoşlanıyorsanız; entrikanın, aksiyonun ve ekip ruhunun birleşimi Leverage’ı kaçırmayın. Oscar ödüllü oyuncu Timothy Hutton’ın başı çektiği oyuncu kadrosu, CNBC-e’nin sevilen dizisi Coupling’den hatırlayacağınız Gina Bellman ile renkleniyor.

Read more...

C Blok


Zeki Demirkubuz en sevdiğim Türk yönetmen kategorisinde Reha Erdem’le çekişir durur ama hep bir adım önde gelir bana. Bir türlü kısmet olmamıştı ustanın ilk filmini izlemek ve nihayet bütün filmlerini izlemiş oldum kendisinin. Eski bir ‘Şaşıfelek Çıkmazı’ sever olarak Zuhal Gencer’i izlemek eğlenceli olacak sanmıştım ama niye ekranlarda pek görünmediğini anlamış oldum azıcık. Zuhal Gencer’in yanında Fikret Kuşkan, Serap Aksoy, Selçuk Yöntem de var filmde.

Evliliğiyle ilgili problemlerinin arttığı bir zamanda, kapıcının oğluyla, hizmetçisinin kendi yatağında sevişirken gören bir kadının girdiği arayışı anlatıyor film. Belki bir ilk film için iyi olabilir ama diğer filmleriyle karşılaştırınca güçsüz kalıyor ne yazık ki. Kesinlikle bir Kader ya da Masumiyet değil ama kötü demekte gelmiyor içimden. Bence senaryo açısından biraz zayıf kalmış ama Zeki Demirkubuz’un gelecekte neler yapacağına dair iyi işaretler veriyor. Fikret Kuşkan’ın gayet iyi oyunculuğundan da bahsetmek gerekir, filmi baştan sona o sürüklüyor. Sonuçta Zeki’nin diğer filmlerini izlemiş biri için çok kötü gelebilir ama ortalama üstü denilebilir bence.

Read more...

Better Things


Başlattığım ‘bu seneki !f’te gösterilen filmlerden izlemediğim kalmasın kampanyası’nın son ayağını oluşturdu ‘Better Things’. Şöyle bir düşününce doğru düzgün İngiliz filmi izlemediğim geldi aklıma ya da izledim ama farkında değildim. Daha farkında olarak İngiliz filmlerine yaptığım bu başlangıç için iyi bir seçim değilmiş ne yazık ki bu film, tam !f’te yarışacak dozda bir film tabi, orası ayrı. Yönetmenliğini ve senaristliğini Duane Hopkins yapmış.


Birkaç farklı hikayeden oluşuyor film. Birisi dışarıya çıkmaktan korkan bir kızın, büyükannesinin bakımevinden eve gelmesiyle yaşadığı değişimi anlatıyor. Bir diğeri kocasını bakımevine gönderdikten sonra pişman olup geri getiren bir kadın ve kocasının tekrar birbirlerine alışmasını, ve bir diğeri de sevgilisini aşırı dozdan kaybetmiş bir çocuğun yaşadıklarını ve onun arkadaşının bu olaydan sonra sevgilisiyle yaşadıklarını anlatıyor.


Donuk renkler eşliğinde, ‘ben mutsuz bir film olacağım’ diye haykırıyor film. Oyuncularda buna inanmış olsa ki , bir nebze olsun değişmiyor ifadeleri. Bu gereksiz soğukluk ve mutsuzluk dışlıyor ister istemez insanı filmden. İngiliz ağabeylerin gereğinden fazla çirkinlikleriyle ortalarda dolaşmaları ve bu çirkinliğe rağmen güzel kız arkadaşları olmaları da filmi beğenmemenin başka bir nedeni. Tek kaş birinin o kadar güzel burunlu bir sevgilisi olmamalı yani. Bu sene gösterdiği popüler filmlerin ardından, bu tarz filmleri de programına katmış olduğunu görünce, !F’in yine ortayı bulamadığını ne yazık ki anlamış oldum. Bir gün düzelir inşallah diyor, beklemeye geçiyorum.

Read more...

The Children


Güzel korku filmi bulmak çok zor valla. Aslında ortada çok fazla korku filmi var ama çoğu birbirine benzeyen öylesine filmler. İsminden anlaşılacağı üzere bu filmde korkmamız gereken kişiler çocuklar. Daha önce yine çocukları konu almış bir korku filmi izlemiştim ‘Ils/Them’ diye ve beğenmiştim. İnşallah ona benzer diye başladım filme ve maalesef yine hayal kırıklığı.Yönetmenliğini Tom Shakland yapmış, Eva Birthistle, Stephen Campbell Moore gibi isimler oynamış.


Elaine’nin Casey ve Leah adında iki çocuğu vardır ve tek çocuğu olan Jonah’la birliktedir(Çocuklar önemli diye bu kadar ayrıntıya girdim). Yılbaşını kız kardeşinin şehir dışında, doğru dürüst telefon bile çekmeyen evinde geçirmeye karar verirler ve oraya giderler. Kız kardeşinin de 2 tane çocuğu vardır. Leah eve ilk geldiği andan beri rahatsızdır ve garip davranır. Biz onda bir problem olduğunu biliriz (hatta ben yine şeytanın oğlu muhabbeti mi acaba diye düşünmüştüm) ama biz hariç herkes hiçbir şeyden şüphelenmezler. Onun haricinde başlarda her şey iyi gider. Odalarına çekildiklerinde birbirlerini çekiştirirler, çocuklar beraber oynamaya başlarlar gibi. Bir sonraki gün yemek masasında çocuklar çıldırmaya başlayınca, hepsini dışarı çıkarıp oynamaya başlarlar. Çocukları eğlendirmek için tepeden kayarken, bir kaza yaşanır ve bu olaydan sonra hiçbir şey doğru gitmez. Çocuklar anne ve babalarını öldürmeye çalışır. Her neyse bu çocukları delirten şey, ilk olarak küçük yaştakileri etkilediği için Casey de anne ve babalarıyla birlikte tehlikededir.


Bilmiyorum ben mi anlamadım ya da cidden anlatmadılar mı ama neden çocukların delirdiğini bir türlü öğrenemedim. Hal böyle olunca hiç sevemedim filmi. Zaten çocuk oyuncuları pek güzel seçememişler. Aslında çocuklar cidden korkutucu olabilirler ama bunu doğru kullanmayı herkes başaramıyor demek ki. Çocukların o küçücük beyinleriyle yaptıkları milimetrik hesaplamalar, inanılmaz güçlenişleri gibi şeyler çok abartı duruyordu filmde. Senaryoyu güzel yazmaktan çok, anne ve babalara nasıl daha iğrenç işkence edebiliriz diye düşünmüşler ama onda bile başarılı olamamışlar, ki toplasan hepsini 4 tane yetişkin var ve biz sadece ikisinin ölümünü görüyoruz. Bunu izlemeyi düşünenlere ‘Ils’i önerir, yazıyı bitiririm.

Read more...

Twin Peaks : Fire Walk With Me


İzlemediğim filmlerin dvd’lerini almam genelde. Almam için çok güvendiğim yönetmenlerin filmleri olması gerekir. D&R’da “4 adet dvd 15 tl” gibi bir kampanya görünce almadan edemedim. Bildiğim ve beğendiğim birkaç filme David Lynch’in bu filmini de ekledim. Bir iki sene önce bir arkadaşım ‘Twin Peaks’in dizisini almış, onda görünce bende izlemek istemiştim ama sonradan vazgeçmiştim. Artık diziden önceki hikayeyi izlediğime göre rahat rahat dizinin kendisine geçebilirim.


Teresa Banks diye garson bir kızın öldürülmesinin ardından sürdürülen soruşturmayla açılıyor film. Herhalde böyle soruşturmayla devam edecek bu film derken, yönü değişiyor ve bir sene sonraya atlıyor yine aynı kasabada. Laura Palmer’ın hikayesini anlatmaya başlıyor. Laura okulunda (lise) çok popüler ama bir sorunu var, o da uyuşturucu bağımlısı olması. Uyuşturucu için geceleri fahişelik yapıyor. Bu gecelerden birinde, her şey pek yolunda gitmiyor maalesef.

Elephant Man’i ayırırsam, David Lynch’in izlediğim bütün filmleri pek karışıktı. Twin Peaks biraz arada kalmış. Düz bir anlatımı yok yine ama bir ‘Lost Highway’ ya da ‘Mullholland Drive’ değil kesinlikle, hele INLAND EMPIRE hiç değil. İnsanı tedirgin yapan bir yapısı oluyor adamın filmlerinin, rahat rahat oturup izleyebileceğiniz filmler yapmıyor. Bu filmde de aynen öyle yapmış, diken üstünde izliyorsunuz mecburen. Bu tedirginlik insanı filmden soğutmuyor, hatta daha çok sevdiriyor. Bir çırpıda bitiveriyor film. Oyuncuların ve senaryonun güzelliği de ayrıca takdire şayan. Lynch’in filmlerini sevenler kaçırmasın derim valla.

Read more...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Baghead


Bu seneki !f’te(8.) Amerikan bağımsızları bölümünde gösterilmişti film. Bu sene hiçbir filme gidemediğimden, programı ikide bir karıştırıp, filmleri bulmaya çalışmak zorunda kalıyorum maalesef. !f’te gösterilen filmlerin nasıl çıkacağı pek belli olmuyor. İnanılmaz derecede sıkıcı filmler izlemek hiç işten bile değil. Baghead sıkıcı değil belki ama insanı bağlayan bir yapısı da yok. Yönetmenliğini Jay ve Mark Duplass yapmış, oyuncular pek tanıdık değil bana, büyük ihtimalle oyuncu bile değiller hatta.


Bir festivaldeki film gösterimiyle açılıyor. Filmin adı “We are naked”, küçük bütçeyle çekilmiş bir film. Hatta gizli kameralar kullanılmış, doğaçlama olmuş vb., böyle garip bir film işte. Film sonrası söyleşisi oluyor gösterimden sonra ve işte nasıl çektiniz, ettiniz tarzı sorular soruluyor. Filmi izleyip, soru soranlardan biriside bizim dörtlüden. Bu dörtlü, oyuncu olmak isteyen ama belli bir yaşa gelmiş olmalarına rağmen hala doğru düzgün bir rol alamamış kişiler(iki erkek, iki kadın). Matt filmin yönetmeniyle hafiften dost oluyor, onu ve nasıl film çektiğini daha iyi anlayınca, film çekmeye karar veriyor. Bu kararı arkadaşlarına açıklıyor ve birlikte senaryo yazmak için, ıssız bir yere gidiyorlar. Michelle’in gördüğü kafasına kese kadığı geçiren bir adam sonrası ( bu adamı rüyada mı gerçekte mi gördüğünü ben çözemedim), filmin türü korkuya dönüyor. Bu dörtlü film yazmaya çalışırken kendilerini garip olayların içinde buluyorlar. Aynı anda birbirleri arasındaki ilişkilere de şöyle bir bakış atıyor güzelce.


Bağımsız filmlere dair güzel bir bakış açısı geliştirmiş film. Ciddi eleştiriler getirmiş bu konuya ve bir o kadar da oyuncu olmaya çalışan insanlara değinmiş film. Film içinde film, rüya içinde rüya gibi şeyleri pek sevmem ama bunu beğendim sanki. Oyuncuları gayet başarılı buldum Greta Gerwig dışında. Sarhoş sesi yapmayı filmlerden öğrendiği çok belli oluyor, kendisi pek bir şey katmamış karaktere ne yazık ki. Onun dışında iyi düşünülmüş, iyi göndermelerle örülmüş, izlenmelik bir film.

Read more...

  © Blogger templates ProBlogger Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP