29 Nisan 2010 Perşembe

Özlem Tekin - Bana Bi'şey Olmaz


Babasının arkadaşları dalga geçiyordur herhalde "senin kız 'bir şey'in yazılışını bilmiyor mu? öğretmedin mi?" diye. Neyse, nerden aklıma geldiyse bu.

Arada çıkan bir remix albümü saymazsak 6. solo albümünü bugün itibariyle çıkartı Özlem Tekin. Yaklaşık 2 hafta önce rayo ve tv.lere verilen çıkış şarkısı 'yatağım boş'u ilk duyduğumdan beri çok korkuyordum Özlem kötü bir albüm yapacak diye. Korkmam için yeterli her sebep vardı. O şarkı, o klip, o vokaller, o şarkı sözü... E sonra birde albüme cover koyacakmış, eski şarkılarını koyacakmış, başkasından şarkı alacakmış gibi şeyler de eklenince iyice korkmaya başladım. Özlem belki başkalarının şarkılarını da çok güzel söylüyordu ama kendisinin yazdıklarıyla bir olmuyordu hiçbir zaman. 'Yazmamışlar', 'Belki', 'Yol', 'Gezegen X' gibi şarkıları yazmış bir insandan yine bu ayarda şarkılar bekliyor insan. Umursamaz bi tavırda, sert müzik olmasa bile sert sözler ve sert yorum. Yatağım Boş'ta bunların hiçbiri yoktu ama albüm öyle değil. Belki sözler açısından diğer albümlerinin gerisinde kalmış olabilir ama vokalleri ve soundu çok iyi bir albümle çıktı Özlem bu sefer. Geçen albümündeki gibi bir sertlik yok bu sefer albümde. Can Şengün ile çalışıldığı için çok iyi gitarlar duymak hiç zor değil. Özlem Tekin şarkılarının en büyük eksiklerinden biri olan gitar soloları da bu albümde giderilmiş.


Daha önce Levent Yüksel'e verdiği, muhteşem sözlere sahip "Sen Anla" yı kendisi yorumlamış ve Levent Yüksel versiyonunun arkasında yaptığı vokallerden dolayı 'çığlıklı' olacak diye beklediğim bir şarkıda ters köşeye yatırdı beni ama çok sade ve güzel olmuş bu hali.

Bir diğer eski şarkısı, eskiden oynadığı ' Sil Baştan ' adlı dizi için yaptığı jenerik şarkısı. Pek bir şeyi değiştirmemiş Özlem, yine duru duru söylemiş. Her ne kadar şarkıyı sevsem de, albüme normal şarkı olarak konulması garip geldi. 'Bonus Track' olarak konulsa daha iyi olurmuş.

Albüm çıkmadan önce yapmasaydı keşke dediğim "Aslan Yarim"(aslında 'Hey Onbeşli'), dinledikten sonra hayran bıraktırdı kendisine. Dinlediğim en iyi cover olabilir herhalde bu şarkı. Özellikle sonunda 'İşte benim istediğim Özlem' diyebileceğim bir Özlem var. Kimse bu kadar güzel şarkı söylememeli :)

Murat Çekem'in daha önce Bengü'nün söylediği ' Yüzde Seksen 'ini sevdim galiba. Böyle hınzır şarkılar yakışıyor Özlem'e. Asıl kitlesinin dışındaki insanların çok sevdiği şarkılar oluyor genelde. Yine öyle olacak gibi.

Özlem'in yazdığı Şikayetim Var ve Kimse Bilmez'e pek bi' alışamadım ilk seferde. Kimse Bilmez'in şarkı sözleri itiyor her defasında ama onun dışında gerçekten kusursuz bir parça. Hatta akustik versiyonunda şarkı sözlerini unutup, kendini parçaya kaptırmak hiç zor değil. Şikayetim Var ise ne bileyim.


Özlem'in sürekli yaptığı bir tarzı yok ama bir duruşu var. 'Vur Beni' işte bu duruşa da uymayan bir şarkı bence. Yine çok temiz söylemiş belki Özlem ama nakaratı garip. Daha çok dinlemem gerekiyor galiba bu şarkıyı.

Yatağım Boş hakkında hiçbir şey söylemek dahi istemiyorum, çok doluyum kendisine karşı çünkü.

Albümde en beğendiğim şarkılar ise 'Erkekliğime Ver' ve 'Bana Bi'şey Olmaz'. Bence Türkiye'de yapılmış en iyi albümlerden biri olan "öz"(ki nick.imde ordan gelir)'de kullandığı vokal ve şarkı tarzına benziyor bu şarkı. Sözler açısından da albümün en iyilerinden. Kesinlikle kliplenmesi gerekenlerden.
'Bana Bi'şey Olmaz' ise ta bir Özlem Tekin şarkısı. Sözler, vokal her şey muhteşem. Albümde sizi karşılayan ve albüme hazırlayan parça. 2. klip bu şarkıya geliyormuş ayrıca.

Özlem gibi şarkıyı söylerken yaşayan kişi sayısı çok az Türkiye'de. Şarkıdaki duyguyu, vokaline geçirmeyi biliyor. E seside güzel, hatta duyduğum en iyi seslerden. Böyle olunca hayranı olmak zor olmuyor. Hem çok kaliteli hem de iyi iş yapabilecek bir albüm yapmış Özlem. Darısı Türk sinemasının başına. Hem iş yapan hem de kaliteli yapımlar görmek istiyoruz artık. Neyse. Özlem Tekin'in albümünü alın derim yani kısacası.

Read more...

27 Nisan 2010 Salı

The Office - Erin

Read more...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Selvi Boylum, Al Yazmalım


-Sevgi nedir ki?

-Dostluktur, iyiliktir, emektir.

Read more...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Festival Özeti


Eu cand vreau sa fluier, fluier / If I Want to Whistle, I Whistle : En merak ettiklerimdendi, beklediğimi de verdi.
Gordos / Fat People : Türkiye'de sevilebilecek bir film bence. Şişmanlığın ardına saklanmış, neler neler anlatıyor. İzlemesi keyifliydi.
Le Concert / The Concert : Rusya'da geçen kısımların Fransızca dublajlı olması, Rusların çok hızlı konuşması, Yeni Rüya'da izlediğimden benim İngilizce altyazıyı takip etmek zorunda olmam yüzünden bi' türlü ısınamadım filme. Diğer türlü çok daha fazla zevk alacağıma eminim.
Rapt : Bir adam kaçırma, fidye isteme olayına değişik gözlerden bakmış. Arada sıkıcılaşmasa daha da güzel olurdu.
Svetat e golyam i spasenie debne otvsyakade / The World Is Big and Salvation Lurks around the Corner : Şansa izlediğim bir film oldu. Festivalin bana en büyük sürprizi. İsmi ne kadar soğuksa, kendi o kadar sıcak.
El baile de la Victoria / The Dancer and the Thief : Biraz zorlama geldi. Toplama karakterlerden oluşturulmuş bir film ama yinede kötü değil.
Le refuge / The Refuge : Ben daha iyisini bekliyordum Ozon'dan. Sadece ortalamanın üzerine çıkabilmiş.
Selvi Boylum, Al Yazmalım : Sinemada izleyebilmek güzel oldu. Türkan Şoray'ın göz kaçırısı bile yetiyor, filmi sevmek için. Çıkışta insanlardan "hiç dış ses yoktu filmde vs vs" cümlelerini de duymasaydık keşke.
Hamesh Shaot me'Pariz / Five Hours From Paris : Bir film çeksem böyle olur dediğim. Çok samimi, çok naif. Filmdeki şarkıların güzel olması da cabası.
Perrier's Bounty : Güzel bir İngiliz komedisi. Hiç sıkmadan izlenilenlerden.
Einaym Phukot / Eyes Wide Open : Konusu, anlattıkları çok güzel. Yönetmenin yaratıcılığı ve estetik kaygısı filmi başka bir yere koymuş.
Bunny and the Bull : Sözde komedi. 90 dakika boyunca 1-2 kere gülmüşümdür. Güldürmek bir yana, sıkıyor insanı.
Hadewijch : Zor bir film. Sıkıcılaşabilsede izlenmelilerden.
The Go-Between : Zamanında Altın Küre almış ama neyine almış. Yanımdaki adam uyudu, horladı bile. 1. saatinden sonra çekilmiyor valla. Hiç tarzım değil.
Nothing Personal : Beyoğlu sinemasında altyazı okuyabildim ilk defa, bununda verdiği heyecanda işin içine girince daha çok beğendim filmi. Bu kadar sade olup bu kadar etkili, derinlikli olabilmesi çok güzel.
Kynodontas / Dogtooth : Festivalde izlediğim en uçuk film. İzlemeseydim olmazdı diyebileceklerimden. Böyle bir senaryo her zaman çıkmaz. Bunun üstüne başarılı bir yönetmenlik ekleyince tadından yenmez bir şey olmuş.
Büyük Oyun : Gayet akıcı ama pek de ileri gidemeyen bir film. Ödül alabilir ama kimi yerlerden.
Acı : Cemal Şan hakkında daha önce yazmıştım bir-iki şey. kendini biraz daha geliştirmiş bence bu filmde ama yinede daha zamana ihtiyacı var sanki.
Lian / Face : Salon doluydu ağzına kadar filmin başında. Sinepop'un havalandırması düzgün çalışmayınca, zaten ondan önce 2 film izlemiş olan ben, uyumama çabası içinde ilk 30 dakikadan bir şey anlamadım. 30 dk. sonra yaklaşık salonun yarısı çıkınca dahil olmaya çalıştım ama pek sevemedim ne yazık ki. Sonlarına doğru salon soğudu bile çünkü çok az kişi kalmıştı artık. Bende beğenemedim filmi, 2buçuk saat olmasaydı tekrar izlerdim ama.
Min Dit / Ben Gördüm : Aldığı ödüllerden anlaşılacağı üzere çok çok iyi film. Çok gerçek her şey, inanılmaz sağlam temelleri olan bir senaryosu var, hiçbir şeyi boşuna yazmamış senarist.
Kosmos : Bir önceki yazımda belirttim zaten ama Reha Erdem'in elinden çıkan her film gibi muhteşem ve bambaşka.
Wszytko, Co Kocham / All That I Love : Çok hızlı ve güzel bir film gibi giriyor ama sonra öyle bi' hız kesiyor ki, 90 dk.lık bir film olmasına rağmen sonunu zor getirdim. Oysa çok eğleniceğim umutlarıyla seçmiştim filmi.
Ses : Başarısız bir Ümit Ünal filmi. Senaryo delik deşik, gereksiz ayrıntılar, hatta ayrıntı bile değil. Filmin sonunda Şebnem Ferah'ın 'Ben Bir Mülteciyim' şarkısının girmesine hiç girmeyeceğim bile. Biz ne bekliyoruz, Ümit Ünal ne yapıyor?
Beş Şehir : Onur Ünlü muhteşem biri. Aklından geçenler çok farklı ve bunları filmlerine yansıtmayı çok iyi beceriyor. Senenin hem oyuncu performansları olarak hem de genel anlamda en iyi Türk filmlerinden biri.
Bal : Yumurtayı çok sevdim. Süt'te hele hele sonlara doğru sıkıntıdan patladım. Bal bence serinin en güzeli. Bilmiyorum istenerek mi yapıldı ama "Oku!" diye başlıyor film aynı Kuran'da olduğu gibi. Daha o dakikadan beri yakaladı beni ve hiç bırakmadı. Beklenildiği gibi hiç de durağan bir film değil. Ayrıca Bora'nın gösterdiği performansa bakıp, Semih Kaplanoğlu'nun daha iyi bir oyuncudan neler çıkarabileceğini düşünmek insanı heyecanlandırıyor.
Contracorriente / Undertow : İlişkiler hakkında çok güzel şeyler anlatıyor. Jameson sayesinde mi yoksa gerçekten çok mu akıcı bilemiyorum ama bir çırpıda geçti film. En iyi film olmasa bile, her açıdan güzeldi.

Bilmiyorum sadece bana mı denk geldi ama bu sene festival seyircisi daha fazla mısır yiyen, daha fazla seanslarda konuşan, hatta telefonla konuşan insanlara dönüşmüş. Mısır yenmesine karşı değilim ama bazı filmlerde yenen mısır, yan taraftakinin o kadar çok sinirini bozuyor ki. Film sırasında kritik yapanlardan, filmin sonunu tahmin edenler de fazlalaşmış bu sene. Birde sesli nefes alıp veren ve sürekli bir yerlerini kaşıyanlar mevcut. 3 tane denk geldi bana bunlardan ve ne izlediğimi anlamadım resmen. Ve tabiki Emek'in yokluğu, Atlas falan dolduramıyor yerini, orası bambaşkaydı. Hem rahat rahat filmi izleyebiliyordum hem de oraya gidince gerçekten festivale gitmiş, gerçekten film izlemiş gibi hissediyordum. İnşallah önümüzdeki sene yine orada oluruz. Emek için gösterimden hemen önce yapılan alkışlara seyircinin katılmaması ise çok şaşırtıcı. Özellikle Yeni Rüya'da altyazıyı görmek, sesi duymak için can çekişen izleyicinin desteklemesi lazım. emek'i düşünmüyor seyirci ama kendisinide mi düşünmüyor? Anlamadım.
İlk defa Sinepop'a gittim bu sene ve yeterli denebilir. Yeni Rüya ise sinema değil resmen, orada film izlemek işkence. Atlas'da aldığım filmler 8 ya da 9. sıradan olduğu zaman sorun yok ama diğer sıralarda olunca bacaklarını toplayıp izlemek zorunda kalıyorsun malesef ama yinede festival sinemalarının en iyisiydi Atlas.

Biletlerindeki numaralara bakıp, oturacakları koltukları belirleyemeyen insanlara ise söylenebilecek kelime bulamıyorum. Yer göstericilerde çıldırdı zaten aralarda. Filmler açısından güzel geçti denilebilir ama bir şeyler eksikti bu sene sanki. Bunların en başındaki isim ise Emek.

Read more...

Festival - Türk Filmleri / Yönetmenleri & Kosmos


29. İstanbul Film Festivali sona erdi dün. Bugün derse gitmeyince, evde ne yapacağımı şaşırdım. 2 haftada alışmışım o tempoya. Çok yordu o iki hafta beni ama olsun eğlenceli geçti her zamanki gibi. Festivalin son haftasında daha öncede olduğu gibi Türk Filmlerine ağırlık verdim. Bal gösterime girmişti, Kosmos bir gün sonra girecekti ama yönetmenlerin katılımıyla olması o seansları vazgeçilmez kılıyordu zaten.

'Hayat Var'dan sonra artık en sevdiğim yönetmen olduğuna kesin karar verdiğim Reha Erdem'in son filmi Kosmos sadece izlediğim en iyi Türk filminin değil, belki izlediğim en iyi fragmana sahip. O fragmanı izleyip, heyecanlamamak elde değil. Yönetmenin önceki filmlerini düşünüp, birde Antalya'dan aldığı ödülleri hesaba katınca bana festivalin yıldızı olacakmış gibi geldi. Çok çok büyük beklentilerle oturdum koltuğuma. Fragmanda hiç dinmeyen bir temposu varmış gibi görünüyor ama izlediğim film hiç öyle değildi. 2 yanımda oturan insanların doğulu şivesiyle söylenen her şeye gülmelerinden ve bazen de filmdeki durgunluktan dolayı aralarda sıkıldım ama çok beğendim filmi. En beğendiğim Reha Erdem filmi olup olmadığına karar vermek için tekrar izlemem gerek galiba ama 'Hayat Var' daha güzel sanki. Ses ve görüntü konusunda artık iyice uzmanlaştı Reha Erdem. Florent Henry'nin yakaladığı o görüntüler harika, e tabi bunda Kars'ın katkısı göz ardı edilmemeli. Filmin içine işlemiş bir ses kurgusu var, 'Hayat Var'daki gibi bir dakika yalnız bırakmıyor sizi, hep tetikte tutuyor. Reha Erdem yine daha önce Türkiye'de yapılmamış bir film yapmış. Sadece bu yüzden bile izlenmeye değer. Salyangoz satmaya çalışıyor Reha Erdem. Yine 3000-5000 kişi izleyecek malesef. Zaten sadece İstanbul ve Ankara'da gösterime girdi film. Kısacası sadece bir kere izlemenin yetmeyeceği bir film Kosmos, tekrar tekrar izleyip üstüne düşünülesi, filmden kareler alıp, duvarlara poster niyetine yapıştırılası, kenarda açıp, diyalogları alttan altan dinlenesi bir film olmuş.

Film gösterimi sonrası yapılan söyleşi filmin biraz uzun olması nedeniyle kısa tutuldu ve sadece 3 soru(?) soruldu Reha Erdem'e. 2. ve 3. yorum, filmi beğenmeyenlerden geldi, biri Reha Fellini diye hitap etti hatta. Bu eleştirileri çok güzel karşıladı Reha Erdem. Belli etmek istemese de oldukça bozuldu, orası ayrı. Bu festivalde söz alıp filmle ilgili kötü eleştiriler yapmak hatta daha doğrusu yönetmene sataşmak moda oldu. 'Büyük Oyun'un söyleşisinde "çok kısa bi' soru daha alabiliriz" diyerek söz verdikleri kişi, filmi eleştirmeye başlayınca, yönetmen ve çevredeki herkesin "... ama bu soru değil ki" tarzı savunmaları çok garip geldi. Ümit Ünal'ın, gelen "son 3 filiminizi beğenmedim, Ümit Ünal sineması nereye gidiyor" tarzı soruya cevap vermek istemeyişi de garipti mesela. Onur Ünlü ise söyleşideki tavrıyla zaten kötü bir sorunun sorulmasına izin bile vermedi. Filmi de çok başarılıydı ayrıca.

Yönetmenlerimiz kendilerini fazla iyi buluyorlar galiba. Basit bile olsa, bir eleştiriye hiç cevap vermeden geçmek çok ayıp geldi bana. Reha Erdem ve Onur Ünlü iki farklı tarzda insanlar ama nasıl davranacaklarını, cevap vereceklerini biliyorlar bence.

Read more...

  © Blogger templates ProBlogger Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP