2 Mayıs 2010 Pazar

Trucker

Geçen senenin en görmezden gelinen filmlerinden biri bence ‘Trucker’. Bağımsız sinemanın geride bıraktığımız senedeki ‘Frozen River’ı olmaya aday filmiydi ama ‘Frozen River’ın yakaladığı başarıyı ne yazık ki yakalayamadı. Birçok açıdan benzerlikler kurulabilir iki film arasında. Evin erkeği rolünü üstlenmiş kadınlar, anne-çocuk ilişkisi ve bağımsız olmaları gibi. Böyle anlatınca, sanki ödül almak için, bir formül kullanılarak yapılmış bir film olarak görünüyor ama bana kalırsa hiçte öyle değil. Filmin hem senaristi hem yönetmeni olan James Mottern’in ilk uzun metraj denemesi ve bir ilk film için çok iyi bir iş çıkarmış. Mottern’in yaptığı ilk doğru iş oyuncu kadrosunu doğru seçmek olmuş, özelikle başrol oyuncularını. Daha önce ‘Kiss Kiss Bang Bang’, ‘Gone Baby Gone’ ‘Mission: Impossible 3’ gibi filmlerde hep yardımcı rollerde ama iyi performanslarına tanık olduğumuz Michelle Monaghan bu sefer başrolü kapmış. Onun çocuğu rolünde ise bu aralar çok popüler olan Jimmy Bennett’i (Orphan, Star Trek) izliyoruz. Yardımcı rollerde de Nathan Fillion, Benjamin Bratt gibi isimler var.


Bir motel odasında açılıyor film, genelde bir erkeğin sahip olabileceği eşyaları görüyoruz ve ardından sevişen bir çift. Bu kez, işleri bittikten sonra eşyalarını toplayıp giden taraf kadın oluyor. Bu kadın ( Diane) bağlanmaktan korkan, bir kadından çok erkek gibi hareket eden bir kamyon şoförü. Yaptığı işe devam edebilmesi içinde böyle olması gerekiyor. 10 sene önce çocuğu daha bebekken, eşini ve çocuğunu bırakıp, istediği bağımsız hayatı yaşamaya başlamış ve bu 10 sene içinde çocuğunu hiç görmemiş. Eski kocası bağırsak kanseri olup, kocasının sevgilisinin ailevi nedenlerden dolayı Peter’a bakamayacağı için, Peter belirli bir süre annesiyle beraber yaşamak zorunda kalıyor. Bu durum hem Diane hem Peter için pek hoş bir durum olmuyor tabi ki. Diane işi ve kişiliği gereği bu durumdan rahatsız oluyor. Peter ise 10 sene boyunca kendisini görmemiş annesiyle olmaktan pek memnun değil doğal olarak. İkisi de keçiden beter derecede inatçı olan bu iki kişinin birbirine alışması ve birlikte yaşamayı öğrenmelerini anlatıyor film. Birbirleriyle geçirdikleri bu inişli, çıkışlı halleri izliyoruz. Diane’nin en yakın ve tek arkadaşı olan Runner’ın arada sırada kadraja girmesiyle daha eğlenceli bir filme dönüşüyor. Filmin en vurdum duymaz insanı gibi görünüyor Runner ama filmin en mantıklı, anlamlı sözleri hep onun ağzından ya da onun bulunduğu sahnelerde çıkıyor.

Filmin konusunu düşününce, insanın aklına duygu sömürüsü yapan, durup durup ağlatan bir film gelebilir ama bundan özellikle kaçınıyor Mottern. Özellikle bittiği sahne bunun çok büyük bir göstergesi. Mottern’in başarılı olduğu bir diğer şey ise karakter oluşturmak ve oyuncu yönetimi. Bütün karakterler empati kurabileceğimiz türden, açık kişiler. Hiçbir hareketlerine “E bunu niye yaptı şimdi?” diyemiyoruz. Bütün hareketlerinin nedenleri açık, ve bunları bizim anlamamız sağlanmış. Oyunculuklar ise filmin en büyük artısı bana kalırsa. Michelle Monaghan kesinlikle ödüllere layık bir performans koyuyor ortaya. Benim filmi bulup, izlemem de kendisinin aldığı bir ödüle dayanıyor zaten. İmdb’nin hazırladığı Oscar’a hazırlık kapsamında hangi ‘Film Critics Society’ kime ödül vermiş listesinde görüp, merak ettim filmi. En azından bir Oscar adaylığı verilmeliydi kendisine diye düşünüyorum ayrıca. Jimmy Bennett de ‘ağzına iki tane çakılacak çocuk’ rolünde güzel oynuyor denilebilir. Diğer yardımcı oyuncular ise kendilerinden istenileni veriyorlar sadece ama bu yeterli oluyor kesinlikle. Filmin tek eksiği ise karakterler arasındaki geçmişi biraz eksik tutması. Özellikle Runner ve Diane’in geçmişi üzerine biraz daha durulmalıydı gibi geliyor bana. Filmin genelinde toprak tonları kullanılmış, ve hafiften yol filmi sayılabilecek bu filme yakışmış bu tonlar. Sözün özü birbirlerine karşı olan inatlarını kırmamaya çalışan anne ve oğul’un hikayesini anlatıyor film. Ki bu inadın, Diane’nin çocuğuna ‘hey’ ve ‘kid’ diye seslenmesinden, Peter’ın da annesine bir kere bile ‘anne’ dememesinden ne kadar büyük olduğu anlaşılabilir. Bağımsız filmler sevenlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum, en azından sadece Michelle Monaghan’ın hatrına bile izlenebilir.


0 yorum:

  © Blogger templates ProBlogger Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP